Haberler

Sürdürülebilir Çevre, Sürdürülebilir Kalkınma

Sürdürülebilir Çevre, Sürdürülebilir Kalkınma

Ülkemizde Doğal kaynakların giderek azalması, küresel ısınma, iklimlerin değişmesi gibi problemler son yıllarda gündemimizi meşgul eden en önemli konular arasındadır. Doğal çevrenin korunması konusu, bireyler kadar hükümetler ve özellikle milletin temsilcisi olan iktidar ya da muhalefet milletvekillerini de önemli görevleri arasındadır. 
Yücel KEMANDİ
Sürdürülebilir Çevre Derneği (SÜÇEV) 
Başkan yardımcısı 
 
Sürdürülebilir Çevre, Sürdürülebilir Kalkınma
Ülkemizde Doğal kaynakların giderek azalması, küresel ısınma, iklimlerin değişmesi gibi problemler son yıllarda gündemimizi meşgul eden en önemli konular arasındadır. Doğal çevrenin korunması konusu, bireyler kadar hükümetler ve özellikle milletin temsilcisi olan iktidar ya da muhalefet milletvekillerini de önemli görevleri arasındadır. 
Bu çerçevede, insanlar yaşam tarzlarını ve tüketim davranışlarını çevreye daha duyarlı olacak şekilde yeniden düzenlemeliler. İşletmeler de, hükümetlerden gelen baskılar ve milletvekillerinin örnek davranışları ile daha duyarlı hale gelmelidirler.

Günümüzün yoğun rekabete dayalı iş dünyası bazen çevreye duyarlı olma konusunda yanlış davranış içerisine girebilmektedir, bunu görmeyen iktidarlar, bunu görmeyen milletvekilleri olursa durum daha da vahim sonuçlara gitmektedir, 
Dünyada 2. Dünya Savaşı sonrası başlayan kalkınma girişimleri birçok ülkeyi ekonomik bakımdan gelişmiş- gelişmemiş statüsüne sokarken, aynı zamanda dünya için de tehdit oluşturacak birçok çevresel sorun üretmiştir. Başlangıçta kalkınma adına görülmeyen bu sorunlar, yerel olmaktan çıkıp, giderek bölgesel ve daha sonra da küresel hale gelmiştir, dolayısı ile kalkınma ve doğa arasında denge arayışlarını da beraberinde getirmiştir. Sürdürülebilir kalkınma düşüncesi bu arayışın bir ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. “Sürdürülebilir kalkınma”, ilk kez 1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonunun raporunda, doğal kaynakların, insan ile doğa arasında denge kurarak gelecek nesillerin ihtiyaçlarının karşılanmasına imkan verecek şekilde düzenlenmesini gündeme getirmiştir.

Gelişmekte olan ülkelerde yoksulluk ve çevre boyutu üzerinde durulduğu için, birçok kişi, sürdürülebilir kalkınmayı gelişmekte olan ülkelerde yoksulluğun azaltılması, pazara erişimin kolaylaşması, eğitim ve sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi gibi daha çok sosyal kalkınma içerikli bir konu olarak düşünmektedir. 

Sanayileşmiş ülkeler ise, konuyu daha çok çevrenin korunması ve temiz bir çevre içinde refahın sürdürülebilirliği sorunu olarak görmek eğilimindedirler. 
Sürdürülebilir kalkınma, “kalkınmanın her şeye rağmen olmaması gerektiğine”, kaynakların aşırı tüketilmeden kullanılmasına vurgu yapmaktadır. Küreselleşen dünya, bir “küresel köy”e dönüşürken, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri daha çok birbirlerine bağımlı kılmaktadır.

Küreselleşme bütünleşmeyi getirmektedir, ama dünya piyasalarına uyum sağlayamamış ülkelerin varlığı sanayileşmiş ülkelerin büyüme potansiyelini kısıtlamaktadır. Gelişmiş veya gelişmekte olan bütün ülkeler küresel iklim değişikliğinin yol açtığı durumların tehdidi altındadır. Küresel ısınma sonucu deniz seviyesinin yükselmesi, verimli toprakların erozyona uğraması, aşırı yağışların, fırtınaların daha sık görülmesi, nüfusunun çoğu kırsal kesimde yaşayan gelişmekte olan ülkeleri gelişmiş ülkelerden daha fazla etkilemektedir. 

Nüfustaki hızlı artış gıda ihtiyacını artırmakta, tarımsal üretimin yetersizliği gıda fiyatlarını yükseltmektedir. Yakın gelecekte su krizi kapıda beklemekte, temiz su ihtiyacının artacağı düşünülmektedir. 
Hızlı ekonomik gelişme sürecinde yatırımlar dünyanın ekolojik dengesi gözetilmeden gerçekleştirilmiş, gıda ve su güvenliği gözetilmemiş, sınırlı miktarda fosil yakıtlara alternatif ve yenilenebilir enerji arayışları yeterince desteklenmemiştir. 
Diğer taraftan, çevreyi koruyan önlemlerin alınmasının üretime ek yük getireceği, kârı azaltacağı ve bunun da ekonomik gelişmeyi yavaşlatacağı iddiası belli çevrelerce dile getirilmektedir. 
Oysa günümüzde, çevreci ekonomi uygulamaları gerekli bir hale gelmiştir. Ayrıca, bugünkü çevre sorunlarının yaratılmasında ciddi rolleri olan gelişmiş ülkelerin çevreyi korumada asıl sorumluluğu taşıması ve bu konuda kalkınmakta olan ülkelerin de aktif bir rol oynaması gerekecektir. 

Bugün ve gelecek kuşaklar için insanca bir çevrenin geliştirilmesi, bütün insanların, toplulukların, girişimlerin ve kuruluşların birlikte sorumluluk yüklenmesini gerektirmektedir. Hükümetlerin ve yerel yönetimlerin kendi yetki alanları içinde kapsamlı bir çevre politikası konusunda sorumluluğa sahip olmaları gerekmektedir.

Hepimizin ortak geleceği olan çevrenin korunması ve geliştirilmesi anayasamızın 56. maddesinde belirtildiği gibi hem devletin, hem de vatandaşlarımızın görevidir. İşte buradan hareketle bu ödevin yerine getirilebilmesi için de yeterli çevre bilgisi, çevre bilinci ve çevre duyarlılığı gerekmektedir. Umudumuz toplumun her kesiminin sağlıklı ve temiz bir çevre için çaba sarf ederek gayret göstermesidir. Bunun yolu, yeterli çevre ahlakının her alanda yaygınlaşmasından geçmektedir.
Dünyamızı gelecek nesillere yaşanabilir olarak bırakmak, bizler için hem yasal hem de insanlık adına bir sorumluluktur. Doğal kaynaklarımızın değerini bilelim, “Ah keşke” dememek için bugünden koruyarak kullanalım. Tüketerek ve yok ederek değil, paylaşarak ve üreterek mutlu olmanın yollarını arayalım. Havasını soluyabileceğimiz, suyunu içebileceğimiz, çiçeğini koklayabileceğimiz sağlıklı ve temiz bir çevre için, sürdürülebilir bir yaşam için hepimiz hem kendimize, hem de dünyamıza bir şans daha verelim. İhtiyaçlarımızın sonsuz ancak kaynaklarımızın kıt olduğu gerçeğini bir an olsun aklımızdan çıkarmayalım. 

Daha güzel ve daha temiz bir çevre bizimle, sizinle başlayacaktır. Tarihimiz, kültürümüz, örfümüz, adetlerimiz ve inancımız bize yeterli gücü vermekte ve yol göstermektedir. Unutmayalım ki, Yüce Rabbimizin bizlere bahşettiği çevre için yapılan her şey Yaradan içindir. çevreye hizmet en büyük ibadettir çünkü insanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır diyen bir peygambere ümmet olma şerefine ancak onun gösterdiği yolda yürüyerek ulaşabiliriz.
Yüreğinde vatan sevgisi, doğa sevgisi ve en önemlisi insan sevgisi olan herkes bu sevgisini eyleme dönüştürmeli ve çevre değerlerimize sahip çıkmalıdır. Biz ya olduğumuz gibi görüneceğiz ya da göründüğümüz gibi olacağız. O halde inanan insan yaratılan her şeye sahip çıkar ve korur yaşatır.

Yazımı  Kur’an-ı Kerim’in Rahman Suresi’nin 7 ve 8. ayetlerinin meali ile bitirmek istiyorum: “O göğü yükseltmiştir, dengeyi koymuştur. Artık dengeye tecavüz etmeyin. Dengeyi doğru tutun, dengeyi bozmayın…